...ve zamane genci yazmaya başlar.
Create your own banner at mybannermaker.com!

18 Şubat 2011 Cuma

Bir kez daha Funda Arar


Funda Arar göz bebeğidir.

Magazine karışmayan, sadece işini yapan, gerçek sanatçılardan oluşan azınlığın kraliçesidir.

Kolay mı sağa sola laf atmadan, gündeme gelmek için çılgınlıklar yapmadan, sadece müziğiyle her an konuşulan kişi olmak?

Günümüz sanatçıları arasında böyleleri çok az ve Funda Arar da böylelerinden biri.

8 Mayıs 2008'de çıkardığı "Rüya" adlı Türk Sanat Müziği albümüyle o zamandan sonra o yolda ilerleyeceğini söyleyen Funda Arar, 6 Mart 2009'da çıkardığı "Zamanın Eli"yle pop diyebileceğimiz türde şarkılar söyleyerek müziğinde eski tarzına geri dönmüştü (Hande Yener'in şarkı tarzı değişikliğiyle ilgili en kısa zamanda bir yazı yazmayı düşündüğümü de buradan bildireyim). Yalan değil, Arar, Türk Sanat Müziği'ne geçiş yaptığında çok üzülmüş ve kızmıştım. Artık popa dönmeyeceğini söylediği için bu haline alışmış ve şarkılarını severek dinlemeye devam etmiştim. Tam alıştım derken "Zamanın Eli" çıktı ve Arar yeniden eski tarzına geri döndü. Daha çok kızdım. Ama tatlı bir kızgınlıktı bu, sonuçta Funda Arar sevdiğim şarkıcılardan biriydi ve arabesk bile söylese dinleyecektim. Ama madem pop müzik yapma ihtimali vardı, neden Türk Sanat Müziği yolunda ilerlemeye kesin konuşmuştu? Bence basına yapılan açıklamalarda söylediklerine dikkat etmeliler sanatçılar. Bakın, ta o zaman söylediği cümlesi aynen aklımda, sıkı takipçiler unutmuyor çünkü.

8 Şubat 2011'de de "Aşkın Masum Çocukları" adıyla yeni albümü çıktı Arar'ın. Daha çok yeni. Ben de çıkar çıkmaz dinledim şarkıları, bu yazıyı da daha fazla geciktirmeden albüm gündemdeyken yazmak istedim. Aslında her şarkısını tam olarak dinlemedim, yani albüm hakkında çok kesin konuşmayacağım. Albümde dinleyip de sevdiğim şarkılar: "Sen ve Ben" (ki ben her şarkıyı ilk dinlediğimde sevmem, şarkıya ısınmak için kendime biraz zaman tanırım, hatta dinleyip de sevmediğim şarkılara bile zaman içinde olumlu yorumlar yapabilirim; ama bu şarkıya şarkıyı dinler dinlemez tutuldum), "Aşkın Bana Değdi Değeli" ve "Piyango" (türkü mü, pop mu bilemem ama samimi bir şarkı ve en zengin söz içeriği de bunda).

Bu albümde dikkatimi bir şey çekti: Ön planda hep telli çalgılar ve orkestrada da eski orkestralara göre biraz daha yetersizlik var sanki. Arar'ı çok yakından takip eden, tüm albümlerini ve şarkılarını bilen biri olarak şunu kesin olarak söyleyebilirim ki Arar'ın orkestrasında telli çalgılar hiç bu kadar ön planda olmamıştı. Bir de bazı şarkıların melodisi Arar'ın eski şarkılarına çok benziyor. Yani söz olmadan sadece melodisiyle dinlersek şarkıları, rahatlıkla o eski şarkılarla karıştırabiliriz. Hatta bir şarkı ilk başladığında eski şarkısıyla karşılaşacağımı sandım.

Arar'ın o büyüleyici sesiyse hepsinin önüne geçti. Şarkılar ister telli çalgılarla çalınsın, orkestra ister eski orkestraların yanında biraz daha sönük kalsın, enstrümanlar isterse hep sussun; Arar'ın o duru sesi var ya, işte o duru ses her şeyin önüne geçiyor.

Şu an bunları yazarken bir yandan da tüm albümü baştan sona dinliyorum söylediklerimde hata var mı diye. Ama ben size baştan söyledim: Her şarkıyı tam dinlemedim, yaptığım yorumlar ilk izlenimlerim. Telli çalgıların ağırlıkta olduğu sözüm hala geçerli, ama yanlış anlaşılmayayım; orkestra güzel, sadece eski orkestralardan biraz daha yetersiz gibi geldi bana. Ama üstte de dediğim gibi dinledikçe fikirlerim değişecektir.

Albümdeki her şarkı güzel, çok güzel; ama albümde ilk başta dinleyip de sevdiğim üç şarkının adını yazdım üstte. Şimdi dinliyorum da, hepsini seveceğim galiba.

Bu güzel sesi bizden hiç eksik olmasın Arar'ın...

Sesine ve orkestrana sağlık Arar!

10 Şubat 2011 Perşembe

Nihan Karaali'nin samimi müzEvi!

Kaptan Briand, Lapaci ve Sipaci'nin ikinci bölümünü de bloguma koyduktan sonra hemen ertesi gün güzel bir ev dekorasyonu dosyası hazırlamak için sorularımla, fotoğraf makinemle soluğu Nihan Karaali'nin evinde aldım. Bir apartmanın çatı katındaki evinde, terasındaki ve evinin içindeki çeşit çeşit çiçekleriyle, her biri ayrı bir hikâye anlatan küçük, orta, büyük boydaki objeleriyle ve tüm iyi niyetiyle evinin kapılarını benim için açtı Nihan Teyze. İşte karşınızda, hayatınızda görüp görebileceğiniz en samimi evlerden biri! Tam anlamıyla dekorasyon yazısı olmasa da birbirinden ilginç objelerle karşılaşacağınız bir dosyaya hazır olun...






Eski bir apartmanın çatı katındaki evine konuk olduğum Nihan Karaali'ye, evini nasıl tanımladığını sorduğumda, biraz düşündükten sonra, "Hayal dünyam," diye yanıt veriyor. Evi kendi kişiliğini yansıtır insanın. Bu renkli ev de Nihan Teyze'nin renkli bir insan olmasının doğal sonucu. Hemen peşinden en çok hangi rengi sevdiğini, sevdiği renkleri evinde kullanıp kullanmadığını sorduğumda, yine biraz düşündükten sonra, "Her rengi severim. Evimde her renk vardır." diyor ve bana göstermek istediği şeyler için onun peşinden ilerliyorum.

Bu çatı katı dairesine 2001 yılında taşınmış Nihan Teyze. Apartmanın en üst katına çıktığınızda karşınızdaki kapı terasa açılıyor, terastan da eve giriş yapmak için asıl kapıyı çalıyorsunuz. Eve girdiğinizde detaylar üstünüze geliyor. Evde masa, iki koltuk gibi belli başlı mobilyalar var; geriye kalan her şey küçük, orta ve büyük boylarda eşyalardan ibaret! Çeşit çeşit çiçeklerse evin her yerinde. İğneleri çeşitli boylarda değişen kaktüsler, parmağınızı uzattığınız anda kapacakmış hissi uyandıran çiçekler ve süs bitkileri... Çektiğim fotoğraflarda hepsini göreceksiniz.





Bu kuzine soba salonun tam ortasında bulunuyor. Üstündeki mavi çaydanlığın sevimliliği karşısında etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Salonu ısıtan ve ocak-fırın işlevi gören bu kuzine soba evdeki küçük detayların aksine hemen göze çarpıyor. Üstündeki küçük patetesler çok sevimli görünüyor.





Her yerde ama her yerde detaylıca incelemeniz gereken şeyler var. Öyle ki ben bile bazı detayları fotoğraflara bakarken fark ettim...
Nihan Teyze'ye evindeyken en çok ne yapmaktan hoşlandığını sorduğumda, "Müzik dinlemek, gazete okumak ve onarım işlerini yapmak." diyor.
Bu arada yukarıdaki son resimde lambanın önündeki üç minyatür bardağa dikkatinizi çekmek istiyorum. Evdeki bu tip minyatür objelerin mekana eğlence katmış olduğu görüşündeyim. Ben böyle düşünürken karşıma minyatür bir masa ve sandalyeleri çıkmasın mı!







Peki ya evinin en çok hangi bölümünü sever Nihan Teyze? "Rahat okuyabildiğim, okuma ışığının en çok geldiği her yeri severim." yanıtıyla bizleri aydınlatıyor.

Bir de Nihan Teyze'yi epey düşündüren bir soru soruyorum: Sorum evinde daha çok antika eşyaların mı, yoksa modern eşyaların mı olduğu. Cevabı, "Evde anısal, aileden kalan, el emeği şeyler var," oluyor. Ve ekliyor: "Bir de çiçekler!" Anladığım kadarıyla Nihan Teyze evini belli bir kalıba sığdıramıyor. Ama verdiği cevap ve fotoğraflar da evde antika eşyaların ağırlıkta olduğu yönünde bence.

Evdeki bazı objelerin aydınlatmaları spotlarla sağlanıyor. Böylece insan müze geziyormuş hissine kapılıyor.

Nihan Teyze'ye yukarıdaki son fotoğraflarda gördüğünüz porselenleri kullanıp kullanmadığını sorduğumda, birkaç tanesini göstererek bazen kullandığını söylüyor. Bu porselenlerden herkesin evinde olabilir, ama herkes Nihan Teyze'nin tarzıyla sunabilir mi orası tartışılır... Evde en çok sevdiğim yer porselenlerin raflarda sergilendiği bu bölüm oldu.




İşte salonun bir kenarındaki mutfak tezgahı... Tezgahın üstünde tabak, bardak gibi mutfak gereçlerinin yanı sıra çok daha başka şeyler de var. Bu 'çok daha başka' şeylerden biri de fotoğrafta görmediğiniz minyatür sobalar.

Arkadaşlar, çektiğim 65 fotoğraftan sadece bir kısmını yayımlamak zorunda kaldım yine (blog kotası nedeniyle). Seçim yapmak inanın çok zor oldu!

Bu yazıdaki fotoğrafları bloga koymak için babamın gerekli teknik aşamalardan geçirdiğini de söylemem gerekiyor. Kendisi bu tip isteklerimde beni hiç kırmaz. Bir çeşit danışmanım oldu artık.

Yeni yazılarımla karşınızda olmaya devam edeceğim...

Sevgilerimle, Mert...

5 Şubat 2011 Cumartesi

Kısa kısa bu aralar ben...


Millennium Üçlemesi'nin son kitabı olan Arı Kovanına Çomak Sokan Kız'ın, sınav dönemi aklınızı çelmek için hazırlanmış tehlikeli bir tuzak olduğunu aklınızdan çıkarmayın ve kitabı bu tatilde alıp mutlaka okuyun! Ben, 1 Şubat'ta satışa sunulan bu kitabı çıkar çıkmaz aldım, henüz başlarındayım ama size de tavsiye ederim, tabii serinin ilk iki kitabını okumadıysanız onları okuduktan sonra okumalısınız... Millennium 3 çıkmadan birkaç gün önce alıp kendimi eğlendirmek istediğim Saftirik Greg'in Günlüğü 2: Rodrick Kuralları'ndan sonra, sana ve ciddi konularına hazırım Lisbeth Salander!

Fehim Paşa Konağı adlı okul tiyatrosunda Pertev Bey'i oynuyorum. Pertev Bey inanılmaz biri ve ben de hakkını vererek oynamaya çalıştığımı düşünüyorum. Oyunumuza gelince gerçekten çok keyifli, eğlenceli ve uzun bir komedi olduğunu söyleyebilirim. Kasım'dan beri her cumartesi çalıştığımız oyunumuza bu iki haftalık yarıyıl tatilinde ara verdik, ama ikinci dönem daha da hızlanarak çalışmak zorundayız. Ara verdik demekle ekip olarak prova yapmadığımızı kastettim, tabii ki oyuncular rollerine çalışmak zorunda. Oyunla, tiyatro yarışmasına da katılacağız. Benim böyle profesyonel anlamda, bir ekiple oynadığım üçüncü oyun bu. Bu konuda sizleri bilgilendirmeye devam edeceğim.

Yine yeni bir romana yelken açtım arkadaşlar... Kafamda çok fikir var, inşallah devamını getiririm...

Kaptan Briand, Lapaci ve Sipaci'nin üçüncü bölümünü yapmak şu sıralar ajandamda yazmıyor. Kaptan Briand, Gizemli Tavşan'dan sayfa sayısı olarak çok daha fazla ve çok zamanımı alıyor, çok emek istiyor. Ama yapmama nedenim bu değil. Kitabıma, tiyatroma ve blogumdaki yazılarıma yoğunlaştığım için şimdilik ara verdim çizgi romanıma.

İki çizgi romanımı sayfa çokluğu açısından karşılaştıracak olursam esprili bir şekilde şöyle söyleyebilirim: Gizemli Tavşan ABD dizilerine; Kaptan Briand, Lapaci ve Sipaci da Türk dizilerine benziyor...

Yakın zamanda blogumda yer alacak olan (bir aksilik çıkmazsa bu hafta içinde) yeni dosyamı hepinizin seveceğinden eminim. Dekorasyon meraklıları, ilginç bir eve konuk olmaya hazır olun!

Hayırlısıyla 1. dönemi kapattık... Tüm derslerim 5, takdir ve onur belgesi aldım. Sevincimi sizlerle paylaşmak istedim.

Sürprizler için Mert'in Gezegeni'nden ayrılmayın!

1 Şubat 2011 Salı

Kaptan Briand, Lapaci ve Sipaci - 2. Bölüm












Gizemli Tavşan'ın ilk 4 bölümü toplam 22 sayfayken, Kaptan Briand, Lapaci ve Sipaci'nin ilk 2 bölümü toplam 22 sayfa... Yorumlarınıza, Gizemli Tavşan'ı mı yoksa Kaptan Briand, Lapaci ve Sipaci'yi mi daha çok beğendiğinizi de eklerseniz çok sevinirim.