...ve zamane genci yazmaya başlar.
Create your own banner at mybannermaker.com!

29 Nisan 2013 Pazartesi

4 Soru & 4 Cevap

 Şimdiye dek Mert'in Gezegeni'nde paylaştığım çizgi romanlarım "Kaptan Briand, Lapaci ve Sipaci", "Gizemli Tavşan" ve "Hayatını Renklendirmeyi Unutan Adam".

Sorular gelmiş, o zaman ben de cevaplayayım.

Sen blogunun en çok hangi köşesini seviyorsun?
Hiç şüphesiz çizgi romanlarımı. Çünkü zaten dört yıl önce Mert'in Gezegeni'ni oluştururken amacım yaptığım çizgi romanları insanlara postalamaya bir son verip bir internet sitesi üzerinden zahmetsizce herkese sunabilmekti. Onlar benim hayal gücümü ve yazma yeteneğimi yansıtıyorlar (Çizim konusunda pek iddialı değilim). Çocukluktan beri yazıyorum ve çizgi roman yapıyorum. Şiirlerim ve gezi yazılarım da fena değil sanırım.

Açacağın yeni internet sitesinin adı ne?
Aslında epey sevdiğim bir isim buldum, ama değiştirme ihtimalim olduğu için şimdi söylemem olmaz. Hem başka isimler de düşünüyorum, ne de olsa daha çok zamanım var.

Yeni çizgi romanının konusu ne?
Bu soruya yine buradan defalarca cevap vermiştim aslında. Ama gözden kaçıranlar için söyleyecek olursam kimlik, sır, aile, iletişimsizlik ve tabii ki aşk kavramları üzerinde yol alan bir televizyon dizisi olacak. Evet, hissettirmek istediğim de bir dizi izliyormuş gibi çizgi roman okutmak. Bu arada çizgi romanımı Mert'in Gezegeni'nde yayımlamayacağımı da bir kere daha ekleyeyim. Onun için de yeni bir site açacağım.

Sevmediğin yazıların da var mı?
Sevdiklerimden daha çok desem? Yayımladıktan sonra "Keşke yüz birinci kez okuyup öyle yayımlasaydım" dediğim, ama yine de sayfamdan kaldırmadığım bir sürü yazım var. Olsun. Onlar da o zamanki ruh halimi, düşünce yapımı, çocuksuluğumu yansıtıyorlar. Bu blogum benim sahiden de çocukluktan gençliğe geçiş alanım oldu diyebilirim.

Sorularınız için çok teşekkür ederim, zevkle cevapladım. Yenileri gelirse de büyük bir keyifle cevaplayacağımdan hiç şüpheniz olmasın.

26 Nisan 2013 Cuma

Polisiye ve benim polisiye romanım


Okuldaki Türkçe öğretmenimin bana verdiği "Türk romanına eleştirel bir bakış" serisinin kitaplarını alma sebebim aslında onun da dediği gibi yıl sonunda gireceğim sınava yapacağı katkıydı. Her şeyden önce kitapların arka kapağındaki siyah beyaz fotoğraf bana şu şoku yaşattı: Erkek bir Berna Moran. Tıpkı daha öncesinde Ece Ayhan'ın da erkek olduğunu öğrenmem gibi (Samiha Ayverdi de erkek midir acaba?).

Dizinin kitapları elimdeyken böyle kapsamlı bir çalışmayı okumamak bana -hem de bu işlerle ilgilenen biri olarak- çok nankörce geldi ve başladım kitapları incelemeye. Aslında ilkinden başlayarak okumam gerekiyordu ama bana üçüncü ve son kitaptaki yazı daha ilginç geldi. "Bir Cinayet Romanı ve Postmodern Polisiye": Biri beni mi çağırıyor?

Bildiğiniz -veya şu anda öğrenmekte olduğunuz- gibi on birinci sınıfın başında başlayıp okul, dershane ve sınavlar yüzünden ancak sonunda bitirebildiğim polisiye/gizem/macera türündeki romanım için böyle bir yazı okumak faydalı olabilirdi. Gerçi benim kitabım çoktan bitmişti ve ben onu bastırıp yayımlama ihtimaliyle birlikte bu yıl üniversite sınavlarım olduğu için geçici olarak rafa kaldırmış, henüz kafamda hayallerini kurmakla yetinmek zorunda kaldığım yeni çizgi romanımı planlamaya başlamıştım. Ama yine de Berna Moran'ın dizisine bu eleştiri yazısıyla başlamak bana bir çok şey katabilirdi. Hem polisiyeye, bilinmeyene, gizeme ilişkin olan yazma tutkuma faydası olacağı kesindi.

Yazı içinde yabancı bir yazardan yaptığı alıntıda polisiye romana ilişkin birkaç maddeyi şöyle sıralamış Moran:
"1. Çözülmesi olanaksız görülen bir cinayet.
 2. Aleyhine gözüken kanıtlar yüzünden haksız yere suçlanan bir şüpheli.
 3. Polisin araştırmayı beceriksizce ve yanlış yönde yürütmesi.
 4. Parlak zekalı ve yetenekli bir detektif.      
 5. Olayı ve çözümünü okura anlatan, detektife hayran bir dostu.
 6. İnandırıcılığı sağlam görülmeyen kanıtların dikkate alınmaması gerektiği aksiyomu."

Birkaç sayfa sonra da şöyle devam ediyor Moran: "Detektif romanlarında zeki bir katil ile zeki bir detektif arasında, E. Mandel'in deyişiyle bir 'zekalar çarpışması'nı izleriz. Biri kusursuz bir cinayet planlamıştır, öteki de onun açığını yakalayacaktır." Bu satırlar aklıma kendi romanımdan çok -ben böyle yoğun bir polisiye yazmadım, hatta benimki bambaşka bir tür olarak bile tanımlanabilir- "Ejderha Dövmeli Kız" romanının finalini getirdi. Stieg Larsson bence bu yüzyılın, en azından ilk çeyreğinin en büyük polisiye roman yazarı. Seriyi tamamlayamadan hayata veda etti ve bu da onu daha çekici kıldı falan, neyse.

Pınar Kür'ün "Bir Cinayet Romanı"nı inceleyen yazıdan epey şey öğrendim, en çok da Moran'ın eleştirilerinin ne kadar akıcı ve sağlam olduğunu. Bu yazı dışında bir de aynı kitaptaki "Türk romanında fantastiğin serüveni" adlı ilgi çekici yazıyı okudum. Gözüme ilk çarpanlar bu ikisi. Belki daha ilerlemem kitapta, ama bu iki yazı bile bana yetti.

 

Yazan insan bir roman, bir hikaye veya en azından bir şiir yazıp bitirdikten sonra iştahla bir diğerine atlıyor ve onun için çoktan "eski"miş olan metnini geride bırakarak taze bir hayal gücüyle yepyeni dünyalara yelken açıyor. Hani okurdan önce o depoluyor eserini. Belki de bu yazan insanların maymun iştahlılığındandır, kim bilir. Ben de geçen yıl "herkes okuyacak" amacıyla yazdığım romanımı yazıp bitirdim diye, şimdi onu baskıya hazırlamaktan çok yeni çizgi romanıma hevesliyim. Ne de olsa onu henüz gerçekleştirmedim ve benim dışımda hiç kimse nasıl bir şeye benzeyeceğini bilmiyor. Bilmem anlatabildim mi?

Not düşümü: Şimdi baktım görsellerden, Samiha Ayverdi kadınmış şükürler olsun.

Yepyeni üç şarkı ve benim yorumlarım


Atiye - Soygun Var: Çıksa da dinlesek artık, diyordum. Gelecek ay yeni albümü çıkacak olan Atiye'nin albümleri özellikle de yaz aylarında çok iyi gidiyor. Şarkıdan çok klip ilgimi çekti. Klipteki sakız şişirip balonlar patlatan, gözlüğüyle hava yapan arsız Atiye'yi pek sevdim. Gerçekten de adına uygun bir klip! Klibin eğlenceli ve tahmin edilebilen sonu bir yana, şarkıya gelecek olursak Atiye'nin bu şarkısını Hintli müzisyenler yapmış, çok oryantal bir şarkı oraya çıkmış. Sözleri de doyurucu. E bu mudur, budur!

Ferhat Göçer - Yarabbim: Ferhat Göçer'in bu yeni şarkısı kemik dinleyici kitlesi için yeni bir tarz olarak nitelendirilebilir, ama yeni dinleyicileri için çok hoş bir "merhaba" olmuş. Hande Yener'in "Nasıl Delirdim?" adlı saf elektronik albümünü çağrıştıran söz ve müziğine bayıldım. Sahiden de Göçer bu şarkısıyla hafiften hafiften elektroniğe mi geçiş yapmış? Belki de bu sadece benim kulağıma gelen ritm. Ama iyi olmuş, farklı olmuş.

Petek Dinçöz - Aşk: Ben Gülşen’i sözünden tanırım demiştim ya hani, ta ne zaman. İşte bu şarkı da daha radyolarda çalar çalmaz "Gülşen'in kaleminden çıktım ben!" diye haykırıyor birtakım sözcüklerden ötürü. Söz ve müziği Gülşen'e ait olan parça, Dinçöz'ün "Milat" albümünün çıkış şarkısı ve yazın her yerde çalması kuvvetle muhtemel. Yalnız nakaratta daha vurucu bir şeyler beklemiyordum da değil... Bir de artık her şarkının adı "Aşk". Bari bunun adı "Adı Üstünde Aşk" falan olsaydı. Gülşen'in sözünü müziğini yaptığı ve fazla gündeme gelmeyen tek şarkı Yıldız Kaplan'ın söylediği "Haberin Yok" herhalde. O da tipik bir hareketli Gülşen şarkısı, hadi dinleyelim!

22 Nisan 2013 Pazartesi

Ortak dilekler

Saatlerdir daldan dala atlattığım cümleleri toparlamaktan en sonunda vazgeçip tüm emeklerimi de boşa çıkardım ya, bana helal olsun. O zaman bugün okuldaki öğretmenimin benim (blogum) için söylediği güzel sözlerle hem açılışı hem de kapanışı yapıyorum: "İleride inşallah harcanmazsın, keşfedilirsin. Görünmezsen yazık olur sana." Ta şu dünyaya gözümü açtığım günden beri duygularıma tercüman, isteklerime derman olan herkese binlerce kez teşekkürler. İnşallah o güzel günleri de birlikte kutlarız, yan yana...

21 Nisan 2013 Pazar

Birkaç güzel şey.

Bir yıldır çizgi romanım için yüzlerce müzik dinlerken gözümün önünden geçirdim sahneleri... Hiç duyulmamış yerli müziklerden başladım seçimimi yapmaya ama aradığım tadı veren müziği sanırım yabancı bir grupta buldum. Tam benim kafamdaki çizgi romanı yansıtıyor müziğin ritmleri: Sert, şok edici ve tatlı. Adı şimdilik bende kalsın, LYS'den sonra nasıl olsa öğrenirsiniz. Hadi bu akşam kendinize bir iyilik yapın ve birazdan başlayacak olan "Umutsuz Ev Kadınları" adlı harika diziyi izleyin. Muhteşem bir uyarlama senaryo ve doğal oyunculuklarla karşılaşacaksınız. Yasemin her zaman başrolde ancak nkü bölümün ve muhtemelen bu akşamın da en merak edileni Zeliş ile Kudret'in akıbeti... Bir belediye başkanı önce tekneden suya atılır, sonra kurtarılır, sonra ikinci kez suya şürülür mü? Güleyim mi gerileyim mi bilemedim. İzleyin, siz karar verin! 
İki de tespit: Okul-dershane kantinlerinde neden hep vanilya kokan uyduruk ıslak mendiller satılır? Yolda yürürken karşınızdan gelen adam "neden yere tükürür" kısmını da geçtim hadi, "neden tam da ayağınızın dibine" tükürür (Bu iğrençliği nasıl bir zihniyet yapabilir)?
Hepinize iyi bir hafta diliyorum!

İşte bu hafta en çok tıklananlar:

Köşe yazarları ve yazım yanlışları 
Hayatını Renklendirmeyi Unutan Adam # No.1 ve No.2
Dal-las soruları 
Yatcam kalkcam dinlicem! 
Kimi kime benzetiyorum? -2 

Bir yanım "LYS'ye az zaman kaldı, ama daha hazır değilim; haftalar uzasın!" diyor/istiyor, ama diğer yanım geri sayımı aynı zamanda yeni çizgi romanım ve internet sitem için yapıyor. Aylar mart, nisan, mayıs, diye akıp giderken ben sınavın bittiği gün geldiğinde bir yıldır kafamda evirip çevirdiğim çizgi romanımı nihayet somutlaştıracak olmanın verdiği mutlulukla havalara uçacağım

Not düşümü: İki yazımdan biri çizgi roman meselesine değinmeye mi başladı ne?

18 Nisan 2013 Perşembe

Saklamadım sevgimi Funda Arar...


Funda Arar'ı daha çocukluğumdan beri pek sevdiğimden, ilkokul sıralarında herkes meşhur şarkıcıların kolay kavranabilen pop şarkılarını söylerken benim onu dinlediğimden, müziğe ilk adımı onunla attığımdan size daha önce bahsetmemiştim sanırım. Hatta ona ilgim öyle büyüktü ki bir müzik ödevinde herkes daha "piyasa" isimleri araştırırken ben Funda Arar'ı araştırmış ve başta öğretmenim olmak üzere tüm sınıfı şaşırtmıştım. Arkadaşlarım, "Funda Arar mı? O ne öyle!" demişlerdi. Ama ben ona tutkuyla bağlandım. Sesine, sözüne, duruşuna, hanımefendiliğine... Hoş yıllar geçti, ben liseden mezun olacağım, hâlâ değişen bir şey yok. Albüm tanıtım yazılarımda sıranın başını hep onun albümleri çekiyor. Uzun tahlillerle yorumluyorum ya hani albümleri, işte Funda Arar'ın yeni bir albümü çıkmışsa, önce onu anlatıyorum sizlere, biliyorsunuz.

Onun "Alagül", "Sevda Yanığı", "Son Dans", "Rüya", "Zamanın Eli," "Aşkın Masum Çocukları" ve geçen yaz gece-gündüz dinlediğim "Sessiz Sinema" albümlerini ve içindeki şarkıları eksiksiz olarak bilirim. "Sevgilerde" ve "Sevgiliye" adlı ilk albümlerini pek bilmem, çünkü o zaman ben daha şarkı denen hadiseyi anlamlandıramayacak kadar küçüktüm. Gözüm sonradan açıldı, her çocuk gibi.

İşte o ikinci albümündeki bir şarkıyı ("Seni Düşünürüm") ta sonbaharda radyoda tesadüfen dinlemiş ve çok sevmiş, ama sonradan unutmuştum. Anladım ki unutmamışım. Bugün şarkının izini sürdüm ve dinlediğim şarkının aslında bir "remix" olduğunu ve bu yeni versiyonun Hüseyin Karadayı'ya ait olduğunu öğrendim. Şarkının "remix" olduğunu o zaman alt yapısından da anlamıştım zaten, ama Karadayı'nın resmi sitesindeki ankette "klibi çekilecek şarkı hangisi olsun" benzeri bir soruda zirvenin "Seni Düşünürüm" olduğunu bilmiyordum. İnşallah kısa zamanda bu şarkı kliplenir de, "Seni Düşünürüm" ikinci kez televizyonlarda döner.

Şarkının 2001'deki saf, orijinal haliyle 2013'teki "remix"lenmiş hâli arasında epey fark var tabii, ama az önce dinlediğim "Seni Düşünürüm"ü ben "remix"li hâlinden bin kat daha fazla sevdim. Yani "Sevgiliye" albümündeki "Seni Düşünürüm"ü. Ve hemen klibini izledim. Siz de bu iki şarkıyı hemen dinleyin. Hemen ama. Durun şimdi bazılarınız sonraya erteleyebilir bu işi diye ben pek adetim olmadığı hâlde şarkıların linklerini yazayım en iyisi: http://www.youtube.com/watch?v=-E5ZmQOKSB8 - 2001 (Başındaki şiir kısmı çok hoş, bugün Sertab Erener'in "İyileşiyorum"da yaptığını yıllar önce yapmış Arar), http://www.youtube.com/watch?v=btSJFHVX3vg - Yeni biçimi. Şimdi bunu hemen kopyalayıp üstteki adres çubuğuna yapıştırın ve şarkı neymiş görün efendim.

Ama bir itirazım var! Funda Arar lütfen kendi yazıp bestelediği şarkıları söylemeye devam etsin! Son birkaç albümdür bunu yapmıyor kendisi, hâlbuki nasıl da yeteneği var bu "yaratma" işine:

Sebebini bilemediğim
Kırık dökük zamanlarım var
Sevmenin tadına varamadığım zamanlar
Ayak sesleri var kulağımda
Ayırt ettiğim beklediğim bir tek seninki 


Seni düşünürüm
Gecemi aydınlatan gözlerini bir de
Sat beni zindan gecelere
Daha çok aydınlanayım
Yarım kalmış çığlıklar
Aşkın beni yağmalar

Saklamadım sevgimi biter mi
Yaşadığım acılar diner mi
Beklediğim geceler gelir mi
Senle olmadan

*

Bir de yeni çizgi romanım ve açacağım siteye ilişkin iki anket kondurdum yan tarafa, cevaplarsanız çok sevinirim.

14 Nisan 2013 Pazar

Sinema severlere

32. İstanbul Film Festivali kapanış ve ödül töreni şu anda televizyonda, kaçırmayın. Cuma akşamı yayınlanan Türkiye Müzik Ödülleri gibi bunu da internet sitemde "notlar" şeklinde yazmak için izlemek zorundayım. Sanırım dersler biraz daha bekleyecek. Ama telafi etmesini de bilirim!

13 Nisan 2013 Cumartesi

Kimi kime benzetiyorum? - 2

 Okula veya işe gideceğiniz günlerin akşamları televizyon karşısında keyif yapmayı seviyor musunuz? Peki izlediğiniz bir dizinin oyuncusunu başka bir dizideki birine benzetip çıkaramadığınız oldu mu? Baktım ki bu "gözüm ısırıyor ama"lar için tercih ettiğiniz bir internet sitesi olmuş Mert'in Gezegeni. Benim de sorularınızın cevabı için ikincisini yaptığım, işte benzetmeye karşı koyamadıklarımın yeni bir listesi...


Başak Daşman'ı...


...Evrim Akın'a...


Öykü Çelik'i...

                                                              
 ...Fulya Zenginer'e...


Feride Çetin'i...

 
...İpek Erdem'e benzetiyorum!

Ama bu kadar mı benzerlik olur? Ben sokakta görüp imza isteyecek olsam, "Acaba bu o mu, yoksa diğer mi?" demez miyim? Stresten saçımı beyazlatmaz mıyım? Ünlü olan onlarken, ben bir seyirci olarak onlar yerine sıkıntılanmak zorunda mıyım? Bu listenin üçüncüsü yakında gelir mi?

Ondan, bundan, şundan - 192


Böyle takipçiye dört yılda bir rastlanır!
Gezegen'i bu hafta keşfeden bir arkadaşım bana "Vikipedi Mert" demeye başladı. Bir gecede neredeyse dört yıllık arşivdeki yazıların çoğunu okumuş ve gezi yazılarımı ama özellikle de şiirlerimi-şarkı sözlerimi çok beğenmiş olan arkadaşım, onların melodilerini mırıldanmamı da istedi. Sonra eline telefonunu aldı ve "Hadi sen bizimle konuşmayı bırak da yeni yazılar yaz, bakıyorum şimdi!" diyerek beni havalara uçurdu. Beni utandırıyorsunuz.

Nokta atışı diye buna derim!
Hani ta sezonun başında "Modern zamanın akıl çelen 7 düşmanı!" başlıklı bir yazı yazmıştım ya, sanki bugünleri görmüş gibi, kehanetlerin hemen hepsi de gerçekleşti. Ama bu beni olumsuz etkilemedi, tam tersine sınav stresime güzel bir motive oldu ve olmaya da devam ediyorlar.

Magazinin nabzını tutan Gezegen!
(Bu maddeleme, kronolojik sıralama içermemektedir. Yazarınızın bünyesi, tarih derslerindeki kronolojik sıraya dizme sorularından ötürü bu küçük rahatlığı hak etmektedir.)
- Sırf buraya bir iki not yazacağım diye dün akşam "Türkiye Müzik Ödülleri"ni izledim.
Sertab Erener'in "İyileşiyorum" şarkısında hepimizin tanıdığı "belediye çöp kutusu" ile yaptığı performansı şarkının ruhunu yaşatmak açısından iyiydi. Üstündeki her şeyi çıkarıp çöpe atan Erener, ne yalan söyleyeyim, bende bir ara kendisini de çöpe atacağı izlenimi yarattı. Sonra diğer bir şarkıya geçince rahatladım. Şarkının adı "Öyle De Güzel" olup adeta elektronik olan bir bölümünü Erener'in duruşuna hiç yakıştıramadım. Yoksa Gülşen'in "Şu son üç gün" çıkışından sonra şarkıların orasına burasını bir iki elektro-ilave yapmak moda mı oluyor? Bunu Gülşen taşır, Hande Yener taşır. Herkes taşıyamaz, herkesin sesine de uymaz.
- Murat Boz hem beyefendi hem yakışıklı/sevimli imajını gecede çok iyi korudu, tebrik ediyorum onu. Yeni şarkısı "Vazgeçmem" de çok yazın vazgeçilmezi olabilir. En iyi remixte de gönlüm onun "Geri Dönüş Olması"nı versiyonlayan Erdem Kınay'dan yanaydı, iyi oldu.
- En iyi dizi müziğinin "Muhteşem Yüzyıl"a gitmesine sevindim. Çarşamba geceleri bu müziği duymak için odamdan çıktığımda, en az yarım saat diziye kilitlenip kalmama neden oluyor kendisi.
- Biliyorsunuz benim şarkıcılarım üç tanedir: Hanımefendi-kraliçe Funda Arar, Gülşen ve Hande Yener. Ama Yener son iki albümdür benim de pek benimseyemediğim şarkılar yapıyor, neticede gecede de hiçbir ödül alamadı. Tazelenmesi gerekiyor kendisinin ("Hande'ye Neler Oluyor?" gibi muhteşem bir başarıdan sonra feci gerilemedi mi sizce de?).
- "Kırmızı halı" hadisesinde güzel örgütlenilmemişti. Bazen sesin ve görüntünün farklı şeyler söylediği oldu. Bu da dikkatli seyirciyi sıktı haliyle. Deniz Akkaya'nın kıyafeti abartılıydı, tabii buna da değinmeden geçemeyeceğim.
- Konuklar arasında en sevdiğim kişi Funda Arar'dı. Yıllardır aynı çizgide, aynı hanımefendilikte kendisi. Onu çok seviyoruz! Anne adayı!
- Sağ tarafta "Müzik" diye bir sınıflandırma yapmadım, ama yazılarımın önemli bir kısmında yeni çıkan albümleri ve içindeki her şarkıyı detaylıca yazdığımı biliyorsunuz. Albümlerini daha çıkar çıkmaz yazdığım bazı isimlerin de ödül aldı.
- Arada sıkıldım, "Ben Burdan Atlarım"a ve "Karagül"e baktım. "BBA"nın canlı yayınlanması, böyle canlı programlara az rastladığımız için iyi haber ama jüride bir sorun var. Format da iyi halbuki. "Karagül" ise aslında yıllardan beri işlenen konak-ortadaki süs havuzu-entrikalı aile-pastel renkler dörtgenini tekrarlıyor ancak çekici bir dizi. Son sınıf olmasaydım, izleyebilirdim. Kendal iyi bir canlandırma. Ece Uslu da çok iyi.

Vazgeçemediğim...
Yine, yine ve yine "Umutsuz Ev Kadınları"! Bu sene kopamadım ben ondan, Yasemin'den, Gül Çıkmazı'ndan... İki güne bölünmesi de daha iyi oldu. Dizinin orijinalini hiç izlemedim ama iddiamda ısrarcıyım: Bu dizi, en iyi uyarlama!

Nisan dergileri
Dergilerin Ocak, Mart, Nisan, Haziran ve Eylül sayıları bana hep heyecan vermiştir. Ayın ilk yarısında elimde George Lois sebebiyle "Esquire" ve verdiği tam çerçeveletmelik harita nedeniyle "NTV Tarih". Siz de kaçırmayın derim!

Notlar birikti
Çalışma masamın üzerinde ders kitapları falan var tamam da, not kağıtlarına yazılmış bir sürü "bloga yazılması gerekenler" de var. Ayrıca şiirler de birikti yine, yüzlerce hem de. Ne yapacağız bunları, bilemiyorum.

Çizgi roman hayalim, benim her şeyim!
Büyük çoğunluk geri sayımını sadece LYS için yapıyor olabilir, ancak ben yeni çizgi romanım ve yeni internet sitem için de geri sayım yapmaktayım. Aylar mart, nisan, mayıs diye akıp giderken ben sınavın bittiği gün geldiğinde bir yıldır kafamda evirip çevirdiğim çizgi romanımı nihayet somutlaştıracak olmanın verdiği mutlulukla havalara uçacağım! Bu kırsaldaki aile dramını seven çok sevecek, sevmeyen de bir daha dönüp bakmayacak! Hadi zaman, geç artık! Ama çok da hızlı geçme LYS günü gelip çatmasın!