...ve zamane genci yazmaya başlar.
Create your own banner at mybannermaker.com!

31 Mart 2013 Pazar

Bugün içime bahar geldi


"Marmaris Kış Uykusunda" başlıklı gezi yazım için Marmaris'te kışın çektiğim bu fotoğraf, aslında şimdi pencereden gördüğüm manzarayı da özetliyor.

- Bugün bahar geldi. Kucakladım onu. Burnuma doldu bahar kokusu. İçimdeki yaşama sevinci ikiye katlandı! Tabii hemen bir yazı yazma isteği de, bu bahaneyle.
- Sizden çok güzel yorumlar geldi. Şu sıralar en çok da şiirlerime. Ne kadar güzel yazıyorsunuz, bazılarınızın cümleleri yazıya dönüşmeyi hak ediyor.
- Bir de bakmışız ki yaz geldi. Ne çok severim yazı, bilirsiniz. Güneşle ve suyla adeta yeniden doğarım. Kışı sevmem, geceyi sevmem, karanlığı sevmem. Yazı severim, gündüzü severim, aydınlığı severim. Erken kalkar, günün en iyi zaman dilimini uyuyarak geçirenlerin bilerek düştüğü tuzağa üzülürüm. Onlar şu anda bile uyumaya devam etsinler, zaman akıp giderken.
- Aşk geldi, ama ben istemedim. Bu yıl sınavım varken, nasıl akayım ki o taraflara? Bir de itiraf: Ben aşık olmayı seviyorum, bana aşık olunmasını değil.
- Çizgi roman yapma isteği, tutkusu geldi. Ben ta Kasım'da gelecek sezonun çizgi romanı için başladım hazırlıklara. Senaryoyu kurdum kafamdan, müzikleri ayarladım çoktan. Şimdi sadece önümüzdeki sınavı atlatmak kaldı "start" düğmesine basmak için.
- İlham geldi, bu sefer okul panosunda değerlendireyim dedim ("İlham"ımı somutlaştırınca sizlerle fotoğraflarını paylaştıracağım). 
- Yasemin geldi. Hani şu "Umutsuz Ev Kadınları"ndaki. Bayılıyorum onun sıcaklığına, doğallığına, gülücüklerine, hatta göz yaşlarına bile. Gül Çıkmazı'nı öyle bir benimsedim ki, oradaki komşulardan biri ben oldum sanki.
- Onuncu sınıfın yazında kitap konusu geldi, on birinci sınıfta deli gibi bir tutkuyla yazdım, bitti. Şimdi çıkarmak için daha da deliriyorum.
- Bugün bahar geldi. Benim sevgilim o. Kucakladım onu. Burnumda kokusu.
- Ben geldim, daha da gitmem.

Başka eserleri aktarmak pek adetim değildir, aktarasım tuttuğunda da işte böyle değiştirerek yayımlarım, yine imzamı katarak, kendime uyarlayarak (Halbuki Orhan Veli ne de güzel yazmıştır!):

Beni bu güzel havalar mahvetti,

Böyle havada ilham perime teslim oldum.
Kafamda dünyalar kurmaya böyle havada alıştım,
Böyle havada aşka aşık oldum,

Test çözmem gerekirken,
Test çözmeyi unuttum.
Hayatı delicesine sevme hastalığım,
Hep böyle havalarda nüksetti;

Beni bu güzel havalar mahvetti.

Nisan güneşi, bir başka ısıtır tenimi.

29 Mart 2013 Cuma

Bombaları peş peşe patlatıyorum!

Create your own banner at mybannermaker.com!

Şu LYS de başarılı bir şekilde çıksın bir aradan:

- Yeni çizgi romanımı yayımlamak için yeni bir blog açacağım. 
-Düzenli aralıklarla yayımlayacağım bir internet dergisi yapacağım. Bu dergi uzun süredir yapmayı istediğim "konsept" bir iş olacak. Her ay belli bir tema etrafında bazı konulara farklı açılardan yaklaşacak. Tabii ki ben bunları yine tek başıma yapacağım, böylesi daha iyi.

Sekizinci sınıfta açıp on ikinci sınıfın sonlarına yaklaştığım şu aylarda hâlâ sürdürdüğüm ve "her şeyim" olan Mert'in Gezegeni sadece bilenin girdiği, neredeyse hepsini tanıdığım insanların yorum yaptığı ve asla reklam almayı düşünmediğim temiz, renkli, sıcak bir blogdu. Facebook, twitter sayfası yoktu. Yani sesimi duyan çok büyük bir kitle yoktu, ben de bunun için bir çaba göstermemiştim (Kemik okuyucularım ne demek istediğimi anlayacaktır).

Açacağım iki yeni internet sitesinde ise "dışa" açılmayı düşünüyorum. Mert'in Gezegeni'nde tanıdığım insanlara seslendim, şimdiyse daha ciddi ve profesyonel hamleler yapacağım. E öyle değil mi ama? Bu dört yıl boyunca amatördüm, artık ustalaştığımı düşünüyorum (Bu cümleleri büyük ihtimalle yeni sayfamda da "gerekçe" olarak yineleyeceğim).

Kısacası yaz benim için her anlamda hareketli geçecek, sizi de beklerim.

25 Mart 2013 Pazartesi

Yeni sezonda


Sonbahardan beri gece gündüz düşüne düşüne kafamda iki sezonunu da en ince detaylarına dek şekillendirdiğim yeni çizgi roman dizim sizi ters köşeye yatıracak, demedi demeyin.

Bak sen şu YGS'nin yaptığına!

Durum: Dünkü Yükseköğretime Geçiş Sınavı esnasında, coğrafyanın en dikkat edilmesi gereken sorularından birini okumaktayım. Bakın sorudaki öğrencilerin diyalogunu okurken sahneye kimler karıştı, arka fonda bu kulaklar nelere şahit oldu?

Burak: Kesir ölçek en doğru sonucu verir.
Ayşe: Böyle bir durumda çizgi ölçek en doğru sonucu verir.
Murat: Çizgi ölçek de harita ile birlikte küçüleceğinde...
Bay gözetmen: (Sahneye dalarak, yanındakine) Siz nerede oturuyordunuz?
Bayan gözetmen: ...'de.
Bay gözetmen: (Israrcı ses tonuyla) Ama yürüyerek geldiniz?
Bayan gözetmen: Yok, arkadaşımın arabasıyla geldim.

Bu diyalog dün sınav esnasında tam da benim önümde gerçekleşti. Katı bir sessizlik olması gereken ortamda gözetmenler adeta hoşbeş ettiler ve bir tek çay-kahveleri eksik kaldı. Salona sokabilseler kesin onu da yaparlardı.

Sonuç: İçimde sinirimden kudurarak buna rağmen sessizliği bölmemek adına dışarıya hiçbir şey yansıtmayarak soruyu boş bırakıyorum.

Başka da bir yorumda bulunmuyorum.

24 Mart 2013 Pazar

Hafifim. Hafifsin. Hafif.


Bitti.
2013 - YGS'nin bir üyesi olarak, o hep merak ettiğim heyecanı birebir yaşadım.
E anlatacak da bir dolu şey biriktirdim haliyle.
Vizyondaki nefis filmler, turne vesilesiyle şehrime gelen harika tiyatrolar, kitapçıda geçirilecek ve epey para harcatacak uzun saatler... Tabii hepsini bir haftaya sığdırmak da uzmanlık ister.
Uzuuuuuuuuuuuuuuun yazıdan önce, şimdi dinlenme vakti.

Not düşümü: Bloguma ne çok yazı yazmışım bu aralar, her duygumu yansıtmışım düzenli olarak. Eğer siz de YGS heyecanına şimdiden büründüyseniz, "Mert'in Gezegeni Depo"dan Ocak-Şubat-Mart 2013 yazılarıma "tık"lamanızı şiddetle öneririm.
Not düşümü 2: Geçen yıl on birinci sınıfken, YGS'ye girecek olanları rahatlatmak için yazdığım birkaç yazıyı ve yazın, bu seneye ilişkin yazdığım yazıları bulup okuyunca bir tuhaf oldum şimdi.
Not düşümü 3: Çıktığı günden beri dinliyorum, ama hâlâ bıkmadım. Korkuyorum ki LYS sürecinde de bu ezgiler kulağımdan eksik olmayacak, bu nakaratlar hep dilimde olacak...

23 Mart 2013 Cumartesi

Son laflamalar

Yarın bu saatte sınavdayız!
Büyük ihtimalle Türkçe'de... O uzun paragraf soruları tahmin ediyorum ki 40 dakikaya sığmaz, +10/15'i hesaba katarak çözmekte yarar olabilir.
Öğrenciler olarak içimiz şişti aylardır bu muhabbet yüzünden, ama artık sona yaklaştık.
En azından birinci basamağın sonuna.
YGS bitti.
Yani yarın 12.40'ta bitmiş olacak.
Bugün de artık çalışmaya çalışmanın kafa karıştırmak ve heyecan yaratmak dışında bir anlamı yok bence. Açın televizyonu biraz magazin izleyin. Çok mu "tekrar" geldi, o zaman bilgisayarda takılın. Akşama "Umutsuz Ev Kadınları" harika komik bir bölüm sunacak yine bizlere, onu izleyin 1 saat. Zaten dizi de 1 saat. Ben böyle takılacağım.
Doğu Karadeniz'de bugün deniz dalga dalga, köpük köpük... Feci derecede kapalı hava ve sabah erken saatten beri dışarıda rüzgar ıslık çalıyor. Yağmurlu, kapalı... Dünkü güneşli havadan eser yok. Bakalım yarın nasıl bir havada sınava gireceğiz?
Çalışan herkesin hakkını alması dileğiyle...

20 Mart 2013 Çarşamba

24 Mart - 10.00


Sınava saatler kala bile yazı yazmak, çizim yapmak ve yeni şeyler üretmek hâlâ zihnimi kurcalıyor. Sanırım SBS'de olduğu gibi YGS'den bir gün önce de ilhamlara teslim olmaya devam... Bana şans dileyin!

Not düşümü: Sınavdan hemen sonra sizlere iki bomba patlatacağım, bilginize!

15 Mart 2013 Cuma

300 bin yıl gibi geliyor bana, şu son 3 gün...

Bu yazımı okumadan önce “Yatcam Kalkcam Dinlicem!” yazımı okumanızda fayda var, benden söylemesi. Sonra göndermeleri anlamazsanız, karışmam... Siz de benim gibi erkek-kadın dansçıların yer aldığı klipleri değil de, şarkının hikayesini anlatan kurguları seviyorsanız bu klip tam sizlik.

Gülşen'den yine film gibi bir klip.
Zeki, esprili ve kurgusu kuvvetli olan, sanki kısa metraj bir film. 
İzlerken -özellikle de o samanlı vagon sahnesinde- sanki "Yalan Dünya" izliyormuşçasına kahkahalarla güldüm.
Gülşen yine şarkının içeriğine ve ritmine uygun bir senaryoya o çok sevdiğim şarkıcı-oyunculuğunu da katarak tüm ekibiyle ortaya harika bir iş çıkarmış. "Sözde Ayrılık"a benzettiğimi söylemiştim ben "Yatcaz Kalkcaz Ordayım"ın ana mesajını, ama klip ondan çok daha hareketli ve enerjik. O tipik bir yaz klibiydi, buysa feci derecede enerjik!
Zamanla yarışan Gülşen'imiz önce araba kazası yapıyor ve sonra yürüyerek tünelden, kumsaldan, kara ormandan geçiyor. Sonra rayları görüyoruz ve hoooop, bir de bakıyoruz ki Gülşen saman balyalarının üstünde, hem de bir trende! Vagonun içindeki estetik hareketler, Gülşen'in oyunculuğunu ve yeteneğini de kanıtlarken aynı zamanda sizi güldürüyor. Oradan kurtulup asansör sahnelerinde zihninde "Evet, iki kere iki dört eder" dercesine gökdelenin katlarını sayan mimik ve jestleriyle bizi yine gülümsetiyor. Sonra hoooop, bir çatışmanın içine düşüyor Gülşen'imiz. Karakalem bir çatışma ama bu. Ne demek istediğimi de klibi izleyip anlayın efendim!
Ve aksiyon dolu "saatlerden" sonra Gülşen'imiz, "yatıp kalkıp" değil de "azmedip savaşıp" bir gökdelenin tepesinde kurulmuş romantik masanın başında kendisini bekleyen sevgilisine kavuşuyor.
Mutlu son!

Not düşümü: Yattık kalktık YGS günü de geldi çattı sonunda...

14 Mart 2013 Perşembe

"Hayat bir sınav..." muhabbetine girmek mi? Orada durun işte! Benim adım Mert. Kazanmak için çıkmadığım yolda yürümem. Ve sene başında girdiğim yol, kazanmak için çıktığım yoldu.

Çalışan kazansın. Tek dileğim bu.
Ve sizin de tüm şans dilekleriniz benimle olsun lütfen.
Prosedür gereği bunu yazmam gerekiyordu.
Her şey çok güzel olacak.
Her şey çok güzel sonlanacak.

13 Mart 2013 Çarşamba

Şurası yaz "köşe"si!

Gazetelerdeki köşe yazılarının kalitesi iyice düştü, bilmem farkında mısınız (Elbette hepsinin değil; zaten bu sadece benim görüşüm)? Artık magazine kaymayan köşe yazarı neredeyse yok. Bilgi ve kültür içerikli konular yerini sarhoş oyuncuların, sokakta öpüşen mankenlerin, bar çıkışında gazetecilere küfreden şarkıcıların felsefesini yapmaya bırakıyor. Televizyondaki kurgu dizilerle ilgili sayısız yorum yapılırken her gün "gerçekten" tanık olduğumuz, sokakta sebepsiz yere kesilen ağaçların dramına kimse değinmiyor. Ana gazetelerde bile artık haber sütunlarına ilişkin yorumlardan çok, gelip geçici magazin hakkında yazılar yazılıyor. Okunmak için magazin yapmak şartmış gibi hissediliyor belki de. Magazin eleştiriciliği. Bize ne katacaksa! Magazin, en fazla kendi içinde bir sektör olarak kalmalı, magazin eklerine yazanların kaleminde olmalı. Ana gazetede bile günlerce, haftalarca, hatta bazen aylarca bu tip olaylar üstüne konuşulmamalı. Hepimizin hayatı her gün magazin olmuyor mu zaten? Çok da kaliteli işler yapmayan bir "ünlü"nün söylediği "X'le evlencem ben" lafının defalarca yazı konusu olmasını anlamıyorum ben. O zaman "blogger" denen yazar grubuyla "köşe yazarı"nın ne farkı kalıyor? "Köşe yazarı" sıfatını hak eden kişinin toplumun örnek alacağı bir biçimde, daha ciddi ve önemli konulara eğilmesi gerekmiyor mu? Daha didaktik bir üslupla, bilgisini biz meraklı okuyuculara sunması gerekmiyor mu? Farkını ortaya koyması gerekmiyor mu?
Çok şey mi istiyorum Allah aşkına?

Bu konuya değindiğim diğer yazılarım: Köşe yazarları & Bloggerlar:
Köşe yazarları "yayımlar", bloggerlar "paylaşır". Köşe yazarları resmi takılır. Bloggerlar sınır tanımaz. Köşe yazarları en güzel konumlarındadır. Bloggerlar bir gün gelince köşe yazarları olacaklarının hayallarini kurar. Devamı yazıda! Köşe yazarları ve yazım yanlışları: Siz milyonlara hitap ediyorsunuz, ben üç basamaklı sayılara. Sizin adınızı herkes biliyor, benim adımı hiç kimseden biraz daha fazlası. Devamı yazıda!

10 Mart 2013 Pazar

Ders 101: Bir sınav nasıl kötü geçer?

Bir çalışkanın deneme sınavını boşverme serüveni!

Bugünkü denemede dikkatim sıfırdı.
Bildiğiniz sıfır hem de!
Bunun pek çok nedeni vardı tabii.
Öncelikle bugün, dünkü yazımı doğrularcasına hava yine çoooook sıcaktı ve 14'teki sınav kapı pencere açık başladı. Tam camın önünde oturan ben de "cereyan" denen hadisenin ortasında kalıverdim. Zaman zaman açılıp zaman zaman kapanan kapı ve pencere hakimiyeti bende olduğu için, sınavım daha baştan telaşlı başladı.
Açık olan kapıdan, dışarıdaki öğrenci-öğretmen manzarası tam seyirlikti!
Ve açık olan camdan, şehrin en güzel sesleri geliyordu: Kornalar, bağırışlar, çağırışlar... Karmaşanın sesi... Ama bir yandan da pazar gününü alışveriş yaparak geçiren, Mart güneşinin tadını çıkaran, "öğrenci olmayan" insanların sesi... Tahmin edeceğiniz üzere çoğumuzun aklı dışarıda kaldı.
Sınavın son yarım saatinde sınıfın trafiği hayli kalabalıklaştı. Çünkü sınavını bitirip dışarı çıkmak isteyenler tüm dikkatimi dağıttı. "Çıkan kim?"den tutun, "Ne giymiş?"e kadar onlar sınıfın kapısından çıkana kadar bana rahat yoktu. Tam denememe yeniden odaklandığım andaysa, hoooop, bir başkası çıkmak için ayaklandı...
28 satırlık Türkçe paragraflarının da hakkını yememek lazım tabii! Koca iki sayfada böyle dört tane paragraf vardı. Türkçe herkesi çok uğraştırdı doğal olarak.
Bazen sınav kağıdına, aklıma gelen ilhamları yazıyorum (Daha önce bahsetmiştim bu konudan). Ne yapayım, onları unutmaktansa beş saniyemi ayırarak kalıcılaştırmayı tercih ediyorum. Parlak fikirlerimi sınavda bile olsam söndüremem. Bu gerçekten yazık olur.
Sonra benim gibi yorulanları, dikkati dağılanları tespit ettim hemen ve onlarla göz teması kurdum. Sıcaktan mayışmış bedenimiz ve sulanmış beynimizle biz o anda "sınav kardeşleri" olmuştuk.
Baktım ki bu sınavda dikkatim olağanüstü bir şekilde dağıldı ve ben toparlayamıyorum; biraz da koyverdim gitti sizin anlayacağınız... Önemli bir sınavdı da aslında, ama bir seferlik de "çok ciddi çözmeme" hakkı verdim kendime. Umarım bu "bir seferlik"ler çoğalmaz.
Sonuç: Çözebileceğim halde çöz(e)mediğim sorular...
Sonuç 2: Şişmiş bir kafayla eve dönen ben, daha sınav anında eve dönünce böyle bir yazı yazacağımı belirlemiştim. Eee? Yazdım da ne oldu? Başım göğe mi erdi sanki...

9 Mart 2013 Cumartesi

Kısa ve uzun bazı şeyler#

- Bir kişi eğer sizi de tanıyorsa neden sadece yanımdakinize selam verir anlamam. Anlamlandırmaya da gerek yok aslında, belli ki böyle tiplerin pek de kaliteli bir kişiliği yok.
- Bugün bir kez daha deneyimledim ki sokakta yürümek, ip cambazlığı yapmaktan daha zor.
- Koyu sarıya boyalı saçlarının altından saçlarının kendi siyah rengi çıkıveren bayanların sayısında feci bir artış mı var ne? Ama hepsi birbirine benziyor, ben ayırt edemiyorum.
- Sorulan en basit bir soruya bile cevap vermeme ukalalığı hastalık mıdır? Yoksa böyle davrananlar bunu marifet mi sanmaktadır? Böyle davranışlar neden çığ gibi büyümektedir? Önüne geçebilen yok mudur?
- Koca kışı güneşli geçirmişken Mart'ın ortasında bu seneki ilk ve muhtemelen son karıyla buluşan şehrimiz, coğrafya kitaplarında neden hâlâ "Karadeniz İklimi: Her mevsim yağışlı" olarak geçmektedir? Burası artık yaz ve kış olmak üzere iki mevsime indirgendi, doğa gerçekten değişiyor; bizse yıllardan beri bu duruma seyirci kalıyoruz.
- Bundan iki hafta önce Gülşen'in yeni albümünü yazdığım yazıya ilişkin düşüncelerimde hiçbir değişiklik olmadığına göre, albüm gerçekten çok ama çok iyi. Zaten son iki haftadır zirvelerde.
-  İki hafta sonra "yarın" YGS'ye girecekken, neden hâlâ kendimi yazmaktan alıkoyamıyorum?

Bu hafta MG'de çok satan ilk 3:

Yatcam kalkcam dinlicem! 
Köşe yazarları ve yazım yanlışları
No.1:nüportrelerdearananmutluluk#

Not düşümü: Gülşen'in albümüyle ilgili yazımdan sonra şarkılardaki vokallerin kimler olduğuna yönelik sorular geldi, bu amaçla bloguma girenler cevap alamadılar. Ben de onlar için buldum, işte vokaller: Gülşen (evet o da), Atınç Tombak, Eda Ressureccion, Ercüment Vural. Başka sorularınız varsa, eğer bulabilirsem seve seve yardımcı olurum. Yorum kutusuna her türlü sorunuzu yazabilirsiniz.
Not düşümü 2: İnternetteki tek hesabım blogumdur. Onun dışında facebook veya twitter adresim yoktur.


Çizgi romanlar, siirler, gezi yazıları, ev-dekorasyon dosyaları, köse yazıları: Mert'in Gezegeni.

Ve bu gezegeni sevenler için, çok yakında bomba bir sürpriz patlayacak!
Takip etmeyi ihmal etmeyin! :)

8 Mart 2013 Cuma

Ondan, bundan, şundan!

O: En iyi uyarlama dizi adaylarını göstermiyorum bile. Açık ara farkla birincimiz “Umutsuz Ev Kadınları”. Bizi ekran başında duygu yoğunluğuna boğan samimi ve sıcak bir oyunculuk şöleni ile şık kamera çekimleri eşliğinde iyice devleşiyor senaryo. Son beş -hatta on bile olabilir- yılın en iyi yerli dizisi. Ne yazık ki iyi başladığı ilk sezonuyla tezat yaratacak biçimde kendi kanalından kötü bir muamele gördü. Önce günü değiştirildi, sonra da hem günü hem saati. Günün "ikinci/alternatif/uyanık kalırsam" dizisi oldu. Seslendiği en büyük kitle kadınlar ve gençlerdi, ancak yayın saati buna izin vermiyordu (23.00'da başlıyordu. Kaçta bittiğini -daha doğrusu reklam etkisiyle bir türlü bitemediğini- sizin engin hayal gücünüze bırakıyorum.). Bir süre böyle devam ettikten sonra belli ki dizinin yapımcıları ile kanal anlaşamadı ve "Umutsuz Ev Kadınları" umutlu bir biçimde Kanal D'den Fox'a geçti. Böyle müthiş bir işin sudan sebeplerle sonlanmaması adına gayet iyi oldu ancak geçtiği kanal beni başta şüpheye düşürdü. Fox çok sevimli ve iyi bir kanal olsa da ben bu değişikliğin Star'a doğru olacağını düşünüyordum. Çünkü Star bu sene çok devleşti ve tüm kaliteli yapımlar için Star'ı gösterir olduk. Fox'un gözden düşme sebebi ise hiç şüphesiz iki dizisi: "Yer Gök Aşk" ve "Lale Devri". Bambaşka karakterler ve konularla değişen, adeta başkalaşan iki dizi. Dizinin ana oyuncularından şimdilerde eser yok. Böyle dizilerle aynı ekranda görünmek "Umutsuz Ev Kadınları" gibi harika bir dizinin imajını zedeler mi bilmem, ama her ne olursa olsun dizinin devam etmesi benim gibi koyu hayranları için sevindirici. Zaten niye bitecekti ki? Uyduruk diziler bile üçüncü sezonlarını sürdürürken "Umutsuz Ev Kadınları" tam da şaha kalktığı bir dönemde sonlanamazdı. Senaryoya mantıklı ve doğal bir biçimde yeni olaylar, sürprizler, heyecanlar eklenirken; birbirinden yetenekli oyuncularımızı izlemeye de doyamıyoruz açıkçası. Fox'un "Umutsuz Ev Kadınları" tanıtım filmini de çok sevdim. Yasemin, yine harikasın. Songül Öden yani. Yeni kanalında inşallah daha da coşar "Umutsuz Ev Kadınları"! Hem de haftada iki gün, 19.45'te yayınlanacakmış. Sanki bir mesaj vermek istermiş gibi.

Bu: Mert’in Gezegeni’ni seviyor musunuz? Daha çok seveceksiniz. YGS ve LYS bitsin hele, sürprizler şimdilik benim düşüncemde kalsın. Sizinle paylaşacaklarım benim uyku öncesi uykuya dalış, gündüzleri mutluluk sebebim olsun. Takipte kalın.

Şu: Peki çizgi romanlarımı seviyor musunuz? Daha bunlar neydi ki! Buralarda kalın! Çıkın ama mutlaka uğrayın. Söz veriyorum işte. Söööööözz!

Bir de yaz köşesi: YGS'ye çok az kaldı!

3 Mart 2013 Pazar

Bitse de Gitsek

Yatcam kalkcam, yatcam kalkcam, yatcam kalkcam hoooop bir de bakacağım ki YGS günü gelmiş! Ama o son güne kadar benim vazgeçemediğim/bağımlısı olduğum aktivitelerimden koca bir yıl boyunca ödün veremedim işte: Gelecek yıl yapmayı çok istediğim çizgi roman dizimin tüm sezonlarını hayalimde yazmak, çizmek ve bitirmek; şiir yazmak ve bir türlü yayımlayamamak; gece 23'te başlayan "Umutsuz Ev Kadınları"nı izlemek; Gülşen dinlemek.

Not düşümü: YGS'ye miniminnacık bir zaman dilimi kalması yetmiyormuş gibi çoğu okulun aksine bizim okulumuz okul sınavlarını önceden başlattı. Bu hafta YGS çalışmaları duracak, karne notu için çalışılacak...