...ve zamane genci yazmaya başlar.
Create your own banner at mybannermaker.com!

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Biraz ondan, biraz bundan.

İlginç bir cümle duymaya, nefis bir kütüphaneyle tanışmaya ve çok zor bir durumda kalan kişinin hikayesini okumaya hazır mısınız?

Kimisi, "Bloguma ne zamandır giremiyorum, kusura bakmayın!" diye başlayan yazılar yazıyor; benim gibiler de, "Bloguma ne zamandır giriyorum, çok fazla güncellemeyle başınızı döndürüyorum, kusura bakmayın!" diye başlayan yazılar yazıyor. Evet efendim, "Bloguma ne zamandır giriyorum, çok fazla güncellemeyle başınızı döndürüyorum, kusura bakmayın!" dedikten sonra "Biraz ondan, biraz bundan" yazımı yazmaya başlayayım müsaadenizle.

- Öncelikle bugün duyduğum şu lafla neşenizi yerine getireyim: "Bu olimpiyat meşalesi hiç sönmüyor mu yahu? Kim yakıyor kömürünü?"
Dannnnnnn! 

- Evde nereye baksam kütüphane havası hissediyor olabilirim, binlerce kitaba da sahip olabilirim ama bu, "Shakespeare and Company"nin beni baştan çıkarmasına engel değil!
Şu kokuyu alıyor musunuz?
Bu, toz kokusu.
Ohhh, çekin hadi burun deliklerinize!
Orta Çağ'daki bir cücenin şömineli-taş duvar-çorap kokulu kulübesinden fırlamışa benzeyen bu görüntünün beni o döneme ait olduğuna rahatlıkla inandırabilirdiniz, ama ne var ki ben sizden önce keşfettim.


Hadi üşenmeyin ve bu kitapçının adını arama motorlarına yazın! Karşınıza nefis görüntüler çıkacak... Şu güzelim atmosferin gerçek, kanlı-canlı olduğuna inanabiliyor musunuz? Ben inanamıyorum a dostlar! Paris'teki bu şubesine gitmeden de inanamayacağım sanırım. En kısa zamanda, yurt dışına!

- Şimdi size bir olay anlatıp yorumunuzu isteyeceğim. Bu kişi ben değilim... kesinlikle (esrarengiz konuşmaları severim, bilirsiniz).
Bu yaz tatilinizi yapmışsınız, dinlek bir şekilde evinize dönmüşsünüz, ama küçük bir kaçamak daha yapsanız fena olmaz hani. Hem aklınızda gidilecek bir yer de var. Bir akşam misafir oturmasında şans kapınızı çalıyor. Fırsatı size sunansa bir yakınınız (arkadaş ya da akraba). O ve ailesi tatillerinizi henüz yapmamışlar ve bu sefer farklı bir hat üstünden gitmek isterlerken sizin de gitmek istediğiniz yerden geçmeyi planlıyorlar. Üstelik orada konaklayacaklar. Sizin bu yere olan zaafınızdan haberdar olunca aile reisi, "Arabada boş yer var, sen de bizimle gelsene!" diyor. Seviniyorsunuz, havalara uçuyorsunuz ama hemen ümitlenmek istemiyorsunuz. Bu sözü söyleyen kişi biraz "söz var icraat yok" kişisi, gerçi bu sefer o kadar kesin konuştu ki, siz hemen hayaller kurmaya başladınız bile...
"Olabilir, bakalım, inşallah," diyorsunuz ayıp olmasın diye; ama içinizden, "Olsun, bakmayalım, hemen!" demek geçiyor. Bu arada bu kişi çok ama çok yakınınız. Siz ona karşı fazla bile kibar davranıyorsunuz.
"Gidersek gel işte! Biz de gezmiş oluruz!"
"Bak, ama teklif ediyorsunuz? Gelirim?" diyorsunuz. Çok sevdiğiniz o yere illa bu sene gitmeseniz de olur (zaten gidecek imkanınız da var), ama madem teklif ayağınıza kadar gelmiş, neden değerlendirmeyesiniz ki?
O gece öyle bitiyor. Onlar bir hafta sonra gidecekler ve henüz sizin de gitmeniz netleşmemiş, çünkü daha onların da o hattan gidip gitmeyecekleri belli değil.
Bir akşam yine bir misafir oturmasında, "Zaten az günümüz var, oradan geçmeyeceğiz," deniyor size. Üzülüyorsunuz, ama ne yapacaksınız, onları zorla oradan geçiremezsiniz ya? Yol üstünden geçerlerken sizi oraya bırakacaklardı ve evinize artık otobüsle mi bisikletle mi ne ileyse, kendiniz dönecektiniz. Neyse, olmadı...
Onların yola çıkma günü geliyor. Gidiyorlar. Siz durumu kabullenmişsiniz, hayaller kurmuştunuz ama başka sefere, zaten yazın son demleri de gelmiş...
Bir de ne öğrenesiniz! İki gün sonra, onlar tatil yerlerine vardıklarında, başka ağızlar size onların, meğer sizin o gitmeyi çok istediğiniz güzergahtan geçerek gittiklerini, üstüne üstlük bir de geceyi orada geçirdiklerini ve ertesi gün de bir-iki saatlik şehir turu yaptıklarını söylüyor!
Da da da daaannn!
Kaynar su mu soğuk su mu boşalmasın kafanızdan aşağı... Üzülesiniz mi, sinirlenesiniz mi... Hani gitmeyeceklerdi? Hani oradan geçmeyeceklerdi? Hani oradan geçseler sizi de alacaklardı? Yanlarında götürüp oraya bırakacaklardı?
Bu durumda, siz olsaydınız ne yapardınız?

2 yorum: