...ve zamane genci yazmaya başlar.
Create your own banner at mybannermaker.com!

24 Kasım 2012 Cumartesi

Yoğunum. Yoğunsun. Yoğun.

Okul koridorlarında yıllık muhabbetlerinin dönmeye başladığı ve "Hafta sonu kim, kiminle, nerede, ne zaman, nasıl göründü?" dedikodularının her geçen gün azalıp yerini, "Şu matematik kitabı nerede satılıyormuş?", "Haftada kaç soru çözüyorsun?", "Tempoya girebildin mi?", "Çalışamıyorum ya seneye galiba!", "Sınıf susmuyor ki test çözebilelim!", "Dershane de sıktı, okul da; kaçıp gideceğim valla!" gibi soru(n)lara bıraktığı bir sürece girmiş bulunmaktayız.
Peki bende durumlar nasıl?
Fena değil. Öyle harıl harıl çalışmayı başaramadım sene başından beri. Ama kötü de gitmiyorum.
Sınav notlarım çok iyi, hani okulu hallediyorum. Denemeler içinse, şimdilik konu eksikliklerimiz olduğu için gerçeği çok yansıtmasalar da, olması gerektiği düzeyde diyelim.
Bu yıl öyle veya böyle bir şekilde bitecek; önemli olan nasıl biteceği...
Seneye bu zamanlar (ben bu tarz cümleleri çok kurarım) nerede olacağım...
Yazılarıma yapılan bir yorumda, "Şimdi son sınıf öğrencisi olunca yazıların azaların senin" denmişti, ama gördüğünüz gibi hiç de öyle olmadı, aksine arttığını bile söyleyebilirim. Bu beni hem deşarj ediyor, hem de daha çok yoruyor. Çünkü sürekli sizlere yeni bir şeyler yetiştirme çabası içine girmiş oluyorum.
Mesela gelecek yıl blogumda yayımlamayı düşündüğüm yeni çizgi roman projem, daha şimdiden gündemimi/aklımı meşgul ediyor.
İnanır mısınız, bazı deneme sınavlarında, eğer rahat çözmüşsem, kitapçık sayfalarına çizimler yapıyorum veya şiirler yazıyorum, çizgi roman konuları ekleyiveriyorum. Aklıma her an her yerde gelebiliyor ilham ve gelen ilhamı göz göre göre geri çevirmek de çok üzücü bir şey olurdu. Dolayısıyla sınavlarda bile gelen yaratıcı fikirleri heba etmemek adına, bir kenarlara not ediyorum.
Durum budur!
Yahu son söz olarak şunu da söyleyeyim: Arkadaşlar, sizin de çalışırken uykunuz geliyor mu?
Benim saat dokuzda göz kapaklarım kapanmaya başlıyor, açıyorum, açmaya çalışıyorum onları ama yok... Bir-iki dakika dinleneyim diye yatağın üstüne kıvrılıyorum, bir daha gözümü açtığımda yeni güne uyandığımı fark ediyorum!
Feci yorucu bu işler. Mesela şu an iki saattir bilgisayar başında blogumu daha çok güzelleştirmek adına çalışmalar içerisindeyim. Zaman alıcı ögeler çok. "Modern zamanın akıl çelen 7 düşmanı!" yazımda öngördüğüm şeyler bir bir oldu. Örneğin televizyonda çok güzel diziler var, kulağımın hasretle beklediği çok iyi müzikler... Ve bunlar da bir hayli zamanımı alıyor.
Ama en çok da hayal gücüm engelliyor çalışmamı.
Örneğin yeni çizgi roman projemin ilk iki sezon hikayesini bu hafta çıkarmış bulunmaktayım.
Zihnimdeki çarklar! Durun artık!
En azından dört aycık... 

Not düşümü: Sağ taraftaki kutucuğun özel takipçileri var. Biliyorsunuz ki ben ana bölümü ayrı, o bölümü de özel olarak güncelliyorum. Günlük veya haftalık notlar yazıyorum, o gün/hafta bitince kaldırıp yenisini ekliyorum. "Mantar Pano" ve "Mert'in Gezegeni'nde Çok Satanlar"dan sonra şimdi de "Mert'ten İnciler" başlığıyla küçük özlü sözlerimi sizlerle paylaşmaya başladım! İlki: "Bir kadın çantasına ne var diye değil, ne yok diye bakar."

1 yorum: